Ana içeriğe atla

an(ı)lar

 AN(I)LAR, BIR DELI PAFTASI 

-- MASLAK'IN GERÇEKLIK SINIRINDA VAR OL(M)AYAN HARITASI--



“Anı Tarlası”, Maslak’ın düzenli, şeffaf ve yüksek rasyonaliteyle örülmüş mekânsal mantığına karşı, kırık, parçalı ve şiirsel bir alternatif
sunar. An(ı)lar bu yüzden tam da çatlaklarda, çiziklerde, yarım kalmış
duvarlarda ve boş vitrinlerde yaşar. Çürüme ve eskime burada bir hata değil, bir yöntemdir.

Bu pafta, farklı karakterlerin zaman ve mekânla kurduğu bağları tek bir koordinat sistemine değil, bir hafıza matrisine yerleştirir. Kan Portakalı yazar, Pembe Tuz çizer, Karabiber izler. Hiçbiri merkezi değildir, ama hepsi birbirine değmiş, dokunmuş, çatlamış bir zeminde yürür. Bu da bize mekânın artık yalnızca fiziksel değil, şiirsel ve politik bir varlık biçimi olduğunu hatırlatır.





"Anı Tarlası", bu bağlamda yalnızca bir deli paftası değil, aynı zamanda
kapitalist kent planlamasının altını oymaya çalışan şiirsel bir
sabotajdır denemesidir.

Maslak’ın “her şey yerli yerinde” hissine karşı, Anı Tarlası’nda her şey hafifçe kaymış, eksilmiş, gecikmiş ya da çoğalmıştır. Bu da kullanıcıya, izleyiciye ya da okuyucuya bir plan değil; bir deneyim alanı, bir dolaşım, bir sızma önerir.






Bu dünyada insanlar iki kategoriye ayrılır Uykudalar ve Uyanıklar ama bu kategoriler o kadar da keskin sınırlarla ayrılmazlar bir an bile sizi uykudan uyandırabilir ya da asla uyanmazsınız bütün şartlar uygun olduğu halde. Uykudalar, alışıldık rutinlerine bağlı, gerçekliğin değişimlerinin farkında olmadan yaşayanlardır. Gündelik hayatlarında tuhaflıkları görmeden gülüp konuşan figürlerdir onlar. Uyanıklar ise gerçekliğin uçlarını ve esnemelerini gören, kaybolanları hatırlayan ve zamanla mekanın çelişkilerini fark eden, gerçek ile gerçek dışının kesiştiği noktada yaşayanlardır.

 

Uyanıklardan biri Kan Portakalı’dır; Maslak'ta gökdelenlerin arasında yaşamını sürdüren bir yazardır. Kaldırım çatlaklarında yıldızları, kaybolan adamları ve zaman farkı yaşayan yansımaları belgeler. Çünkü gerçek, her an kayıp gitmeye müsaittir. Kan Portakalı, gerçekliğin parçalalarını yakalamaya çalışırken aslında kendi gerçekliğini de belki bir gün kaybedeceğini bilir. 

Bir diğer Uyanık, Rokfor, düzenli ve başarılı bir muhasebeciyken, şimdi kendi anıları ve gözlemleri arasında sıkışıp kalmıştır. Kendisine bırakılan gizemli notlar, kaybolan sokak isimleri ve döngüye giren rotalar onu rahatsız eder. Muhakeme yeteneği kuvvetli ve şüphecidir, yaşadığı tutarsızlıkları kaydedip anlamlandırmaya çalışır fakat sık sık anılarının sınırlarında dolaşır.

Pembe Tuz ise gerçek dışılığı doğrudan yaşamaya başlamış eski bir sanatçıdır. Artık konuşmak yerine bozuk tablolar ve çizimler üretir. Onun dünyasında her şey eksik kalır ve tamamlanmaz. Tamamlanmak, var olanı tamamen yok etme tehlikesi taşır onun için. Renkler anlamlarını kaybeder, sokaklar hep yarım kalır, kendisi gibi. Kan Portakalı ile bazen aynı yolları yürür, biri yazar, diğeri çizer. Genelde susarlar. Sessizlikleriyle mutludurlar.

Zeytin Yağı, Uykudalar ve Uyanıklar arasındaki sınırda yaşayan bir karakterdir. Onun dünyasında her şey neredeyse düzgündür ama küçük uyumsuzluklar hep bir yerlerde gizlidir. Her şeyin yerli yerinde olduğu dünyasında, ufak bir detay hep bir sonraki anı bekler, sessizce.

Karabiber ise bir mimardır. Onun tasarladığı yapılar ve planlar asla tamamlanmaz, çünkü tamamlanmak sona yaklaşmak anlamına gelir. Sokakları çizgi olarak görür, binalarını yarım bırakır ve bitmemiş yapıları ihtimaller dünyası olarak yorumlar. Kırmızı evinde, solan boyaları ve çatlaklarıyla beraber yaşar, çünkü her kusur, onun planlarının ayrılmaz bir parçasıdır.

Bu karakterler, varoluşun, hafızanın ve gerçekliğin belirsizliği içinde gezinirken, şehir kendi içinde dönmeye, gerçekliğini ve anıları dönüştürmeye devam eder. Bu dünya, hafızanın kayganlığı, kimliğin kırılganlığı ve gerçeklik algısının sürekli dönüşen doğası üzerine kurulu, sonsuz bir sorgulama alanıdır. 

 




 

Yorumlar